Mimarların buluştuğu adres...

Yazılarımız | Mimarlar | Forum | Sözlük
[ Geri ] [ Toplam 21 yazı ]

Mimari Sorunlara Genel Bakış

«Mimarlık» genel anlamda, fiziksel çevrenin önceden tasarlanmış bir plana göre veya gelişi güzel düzenlenmesi eylemini içerir. Çevrenin düzenlenmesi, ister bilinçli, isterse bilinçsiz olsun, bir ihtiyacı karşılama görevinin yerine getirilmesi olayıdır. Herhangi bir ihtiyacın karşılanmasında mimari ürünü oluşturan ögeler çeşitli olup, mimari tasarımın amacı bu çeşitli ögelerin en uygun bir biçimde birbirleriyle olan ilişkilerini sağlamak ve mimari ürüne bir biçim vermektir. Eşit mimari ögeler değişik yöre ve toplumlarda farklı farklı değerlendirilmektedir. Bunun sonucu değişik yörelerde eşit veya benzer fonksi1yonları içeren yapılarda da farklılaşma söz konusu olmaktadır. Bu farklılaşma, mimari ürünün biçimlenişinde veya varlığındaki mekansal organizasyonda kendisini gösterir. Karmaşık olan tasarım, onu izliyen uygulama süreçleri bir sistem olarak ele alındığında, çeşitli mimari ögelerin birbirleriyle olan doğrudan ya da dolaylı ilişkileri, bir «yönteme» göre saptanmalıdır. Ayrıca bu yöntem, ürünün değedendirilmesindeki yönteme de temel olmalıdır. Ancaık böyle bir davranışla, mimari ürünün «doğru» veya «yanlış» olarak değerlendirilmesi, objektif olarak yapıla-bilıir. Bu davranış, kuşıkusuz bilimsel olarak yapı sürecini ele almakla bir anlam kazanır.

Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana, ülkemizde mimari ürünlerin oluşumunda yukarıda açıklamaya çalıştığımız bir tutumun olmaması, ürünlerin objektif değerlendirilmelerine imkan vermemektedir. Bu nedenle, bugüne kadar çeşitli yorumcular tarafından yapılan eleştirilere bağlı kalarak, XIX. yüzyılın sonundan günümüze kadar, çeşitli tarih dilimleri içinde, biçim ve tipolojik alanlara esas teşkil edecek mimari tutum ve davranışlara değinerek bu çalışmayı hazırladığımızı belirtmek isteriz.

Son elli yıllık mimarimiz üzerine, mimarlık tarihçilerimiz veya bu konuyla ilgili mimarlarımız tarafından yapılan eleştiriler, -bir kaçı dışında-genellikle, yapıların eleştirisi olmaktan çıkıp, belli bir tek mimari ögenin eleştirisine dönüşmüştür. Bu öge çoğu kez siyasal, veya eğitimsel olmuştur. «Ulusal bilinç yaratma» politikası «yanlış» veya «doğru» olabilir, bunun tartışılması ve yorumlanması yapılabilir. Ancak bu mimari öğenin, tasarım sistemi içindeki ağırlığının, diğer ögelerle olan bağıntısının ne olduğu bilinmediği sürece, mimari ürünün, değerlendirilmesi de subjektif olacaktır. Daha önce belirtildiği gihi değerlendirme sentezin bir sonucudur. Analitik bir sentezin var olmaması, mimari ögelerin tasarımda ağırlıklarının bilinememesi, yorumcuları yanıltabilir. Mimari ögelerin tasarımdaki ağırlıkları tarih dilimleri içinde çeşitli toplumların, işverenlerin değişik tutum ve kabullerinden dolayı farklı farklı saptanmıştır. Döneme göre, biçimsel, veya ekonomik bir tutum mimari ögelerin ağırlıklarının saptanmasına temel olmuş, böylece dönemlere göre mimari ögeler arasındaki ilişkiler düzeni değişmiştir. Önemli olan, her mimari ürünün oluşumunda önceden saptanan bu ögeler arası ilişkileri bilmek, bu ilişkiler düzeninin hangi oranda gerçeıkleştiğini üründe tesbit ederek eleştirmektir. Buna göre bir ilişkiler düzenini, bir de ürünün kendisini ,eleştirmek ,gerekir. İlişkiler düzenini belirlemeden, salt ürünü eleştirmek objektif olamaz. Elimizdeki belgeler, ürünlerin oluşumundaki ilişkiler düzenini açıklamak için yeterli değildir. Bu nedenle son elli yıl içinde uygulanan mimarı ürünlerin «doğru» olarak değerlendirilmesi de şimdilik bir dereceye kadar olanak dışıdır.

Tasarım ve uygulama süreçlerinin en etken öğelerinin çeşitli dönemlerde değişik olması, eşit amaca hizmet eden mimari ürünlerin biçimlenişleriıni de çeşitli dönemleide falklı kılmıştır. Bu öğeler, teknolojik, sosyal, ekonomik, politik, etnik, eğitimsel, yöresel olabilir. Bir bölge içinde farklı kültür ve eğitime sahip mimarın, veya halkını kendi kendine yaptığı mimari ürünler de farklı olmaktadır. Kullanıcıların değişik ekonomik gücü, aynı yörede eşit amaca yönelik ürünlerin tasarlanmasında da farklılığı beraberinde getirmektedir. O halde, o yöredeki yapıların eleştirisi, bir tablo, bir plastik eser gibi değil, mimar ve olanaklar kümesi dialektiği ışığı altında olmalıdır. Bu çalışmanın amacı olmamakla beraber, bazı önemli mimari ögelerin mimari ürünün biçimlenişinde nasıl ürünü etkilediklerini açıklamaya çalışacağız.

Mimari ürünü en belirgin olarak etkileyen ögelerden biri, kuşkusuz bölgesel özelliklerdir.[1] Mimar veya kendi evini yapan halk tarafından ülkemizin değişik bölgelerinde üretilmiş örnekler izlendiğinde, iklim, bölgeye bağlı gereç, topografik durum gibi bölgesel özelliklerin, nasıl büyük bir etken olarak belirdiğini görebiliriz. Gereç türlerine bağlı kalarak geliştiren yöresel yapım sistemlerini, bölgenin etnik, kültürel ögelerini, hacimsel organizasyon ve estetik kabullerini, bütün bu ögelerin birbirleriyle olan ilişkilerini en doğru olarak içeren mimari ürün, «doğru» olarak nitelendirilebilir. Bir bakıma gerçek «güzel»de bu «doğru» ürünün kendisidir. Gözlemlerimizi kanıtlayıcı bir çok örneği yurdumuzun genellikle kırsal bölgelerinden verebiliriz. İç Anadolu, Karadeniz, Güney Anadolu ve diğer bölgelerdeki birçok örneklerde, bölgesel gereç ve yapım sistemlerinin yüzyıllar boyunca en «doğru» biçimde, diğer bir deyişle kullanıcı isteklerine ve eldeki olanaklara en iyi cevap verecek biçimde oluştuklarını görmekteyiz. Yalın, yapmacıksız, tamamen fonksiyonun (işlevselliğin) oluşturduğu bir biçim ve etnik öglerin beraberinde getirdiği estetik kabullerle ortaya çıkmış, günümüzde sosyo-ekonomik nedenlerle ilkel olarak nitelendirebileceğimiz bir düzende uygulanan bu mimari ürünlerle donatılan kentlerimizi «güzel» buluyorsak, bunun tek nedeni «doğru» oldukları içindir. Bu kentlerimizdeki örneklerde bilinçsiz olarak bir tasarım sistemi gerçekleşmiştir. Belki bu sistemi bilimsel olarak açıklamaya çalışmak bir dereceye kadar olanak dışıdır. Ancak bu kentlerdeki ürünlerin yüzyıllar boyunca aynı biçim ve mimari kabullerle oluşması, doğru olduklarını 1kanıtlamaktadır. Yapı sürec1indeki tutumun değişmemesi, bilinç-siz bir sistematiğin varlığını garektirmekte-dir. Sistemli bir tasarım sürecinde, subjektif yargılardan uzak kalınması isteği, hiç bir zaman yaratıcılığın ortadan kalktığı kuşkusunu doğurmamalıdır. Bilakis sistemli bir tasarım sürecinde, mimari ögelerin birbiriyle ilişkilerinin en objektif bir biçimde sağlanması, yaratıcı gücün daha da güçlü olmasını zorunlu kılmaktadır. Belirtilen örnekler; yaratıcı gücün ne denli kuvvetli olduğunu göstermektedir. Ayrıca kendi evini yapan halkın yöresel etnik kabullerle belirlenen estetik yargılarının, diğer mimari ögelerle en doğru biçimde bağdaştığını da izlemekteyiz.

Mimari ürünün biçimlenişinde, teknolojik olanakların önemi yanında, ülkemizde «eğitimin» etkenliği de büyük oranda gerçekleşmiştir. XIX. yüzyılın sonuna kadar çırak-hoca ilişkisiyle yetişen mimarlarımız, 1882'den sonra Batı anlamında kurulan eğitim kurumlarından yetişmeye başlamışlardır. 1882 yılında resim, heykel ve mimari bölümlerini varlığına katan «Sanayi-i Nefise Mektebi Alisi»nin kurulduğu görülmektedir.[2] Bu kurumla mimarlık eğitimi bağımsızlığına kavuşmuştur. 1734'de, kurulan, o zamana kadar teknik eleman yetiştiren, «Askeri Berri-i Hümayun», 1875'den itibaren sivil mühendislik formasyonunu vermek üzere Mühendishane'deki gelişmeler, Sanayi-i Nefise Mektebi Alisi'nde olduğu gibi bağımsız bir mimarlık formasyonu sağlayamamışlardır.[3] Bağımsız bir uzmanlık konusu olarak mimarlığın görülmesinin başlıca nedeni, Türkiye',de de Batıda olduğu gibi, toplumun yeni gereksinmelerine cevap verecek mimari ürünlerin gerçekleşebilmesne olanak sağlama çabasıdır. Batı anlamında mimar yetiştirme çağının açılmasına rağmen, Türk mimarisine doğru bir yön verilememiş, politik ögelerin ağırlığı, bilimsel davranıştan uzak bazı yabancı mimarların çalışmaları, mimarimizdeki olumlu bir aşamayı engellemiştir.

Cumhuriyetin kurulmasından sonraıki ilk on yıl içinde tüm eğitim alanında yapılan köklü değişmeler, Avrupa'da mimari alandaki aşamalar, yeni teknik buluşlar, bunlara bağlı olarak yeni gereksinmeler, mimarimize yön verilmesini gerektirmiştir. 1927'den sonra yurdumuza gelen yabancı mimarlar, Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra Avrupa'da gelişen «gerçek mimari» etkisinde az da olsa kaldıklarından, Neo-Klasik devirde olduğu oranda, üslup taklitçiliğinden vazgeçmişler, Holzmaister gibi evrensel bir mimarlığın temsilcisi olmaya çalışmışlardır. Bunda ne derece başarılı olduklarını, çalışmalarımızın ilerdeki bölümlerinde, mimari ürünlere ait örnekler vererek açıklamaya çalışacağız.

1923-1930 yıllarında, devrin özelliği olarak teknik alana ağırlık verenler Mühendishane'de; buna karşılık, devrin ağırlığını sanatta arayanlar ise kendilerini Sanayi-i Nefise Mektebi çatısı altında buldular. 1928'de Yüksek Mühendis Mektebi olan Mühendishane'de tekniğe verilen öneme karşılık, 1926'dan itibaren Güzel Sanatlar Akademisi haline gelmiş bulunan Sanayi-ı Nefise Mektebi'nde dekoratif ögelere ve estetiğe duyulan büyük ilgi, yüzyılımızın ortalarına kadar sürmüştür. Yüksek Mühendis Mektebi'nde, Güzel Sanatlar Akademisi'nde görev alan yabancı mimarların etkisinde kalan mimarimiz, özellikle teknik sanat uğraşı içinde bocalamıştır. Hiç bir zaman bilimsel bir yöntemle ele alınmayan bir eğitim sistemi, kişisel davranışların ve tutumların etkisi altında kalmış, bilimsel bir temelden yoksun olma nedeninden, mimarı ürünlerin biçimlenişlerinde de tutarsızrık egemen olmuştur. Bu tutarsızlığın en ilginç örneği, mimarlık eğitimi yapan kurumlarımızın 1939'dan sonra Almanya'daki günün mimarisinin etkisinde kalmalarıdır. Ulusal, anıtsal ve rejimin yön verdiği bir Alman mimarisine paralel olarak yurdumuzda bazı mimarlar çevresinde «ulusal mimarı» akımı kuvvetle yer edince, Kemalettin ve Vedat beylerin hocalıklarından beri tam anlamıyla bu tarihe kadar hiçbir zaman sönmemiş olan bu eğilim, gerek Akademi'de, gerekse Yüksek Mühendis Mektebi'nde yeniden birinci plana geçmiş, aşağı yukarı bu durum daha on yıl sürmüştür. Bu on yıl içinde mimarimizde, XIX. yüzyılda mimarı alandaki eklektik davranışlara bir paralellik doğmuştur. Eğitimin daha önce sürekli belirtildiği gibi dialektik ve araştırıcı tutumdan uzak olması yüzünden, zamanın egemen mimarı üslup anlayışlarına cevap vermeyi amaç edinen bir mimarı tutumun doğması mümkün olmuştur.

1944'de Yüksek Mühendis Mektebi'nin yerine geçen İstanbul Teknik Üniversitesi'nde yeni bir organ halinde Mimarlık bölümü yerine Mimarlık Fakültesi kurulmuştur.[4] Buradaki çeşitli yabancı ve yerli hocaların çalışmalarıyla, mimarlık eğitiminde yeni yöntemler denenmiş. Ele alınan konular, bu konulara bakış açısı gene büyük bir oranda Batının etkisi altında kalarak, olumlu yönde değişmiştir. 1951'den sonra yapılan uygulamalarda veya uygulanmamış projelerde, örneğin İstanbul Adalet Sarayı veya İstanbul Belediye Sarayı'nda, bu olumlu davranış sezilmektedir. Gene de tam bir bilimsel yöntemle, mimarlık sorunlarının ele alındığı savunulamaz. Ancaık, mimari ürüne biçim veren ögelerin diğer dönemlere göre farklı değerlendirilmeleri, toplumsal gereksinmeleri karşılama amacının daha güçlü olması, 1951 'den sonra gelişen tutumu daha olumlu kılmaktadır. Batının etkisinde kalarak, son yıllarda özellikle İstanbul Tekniık Üniversitesi'nde mimari eğitim alanındaki yeni atılımlar, mimari tasarımın bir sistem içinde ele alınmasını amaçlamıştır.[5]

Mimari sorunların karmaşıklaşması, tasarlamada kontrol ve koordinasyon problemlerini arttırmıştır. Bilimsel yöntemlerin mimari tasarımda gerekliliği duyulmuş, eğitimin de bilimsel temellere oturtulması bazı bilim adamlarımız tarafından zorunlu görülmüştür. Henüz bu davranışın sonuçları alınmış olmamakla beraber, bu tür bir eğitimin gelecekte rasyonel, subjektif yargılardan uzak mimari ürünlerinin oluşmasında ön ayak olacağı açıktır.[6]

Buraya kadar açıklamaya çalıştıklarımızı şöyle özetleyebiliriz: Fiziksel çevrenin düzenlenmesi olarak nitelendirdiğimiz mimarlık eylemi, çeşitli mimari ögelerin matematik esaslarla saptanabilecek ilişkiler sonucu gerçekleşmektedir. Doğru bir tasarım. bu ögelerin «doğru» analiz ve değerlendirmeleriyle, bilimsel bir davranışın ürünüdür. Mimari ögelerin tek tek doğru dğerlendirilmeleri ve bu ögeler arası ilişkilerin «doğru», objektif bir biçimde saptanmasıyla, mimari yaratma eylemi bir bütün olmaktadır. Günümüze kadarki gelişmelerde bu türlü bir eğilim izlenmemiştir. Çeşitli tarihi dilimlerde farıklı mimari ögelerin yalnız bir veya ikisinin önemli olarak değerlendirilmesi, «doğru» bir ürünün ortaya çıkmasını engellemiştir. Batıda ve bizdeki mimari aşamaların analizinde, açıklamaya çalıştığımız bu gerçeği izlemek mümkündür.

Cumhuriyetin kurulmasından sonra gerçekleştirilmeye çalışılan ekonomik, sosyal, kültürel, eğitimsel devrimler, Türk toplumunun yapısını değiştirmiştir. Doğunun mistik havasını her alanda yeni kurulan Türkiye Cumhuriyetinden uzaklaştırmak isteyen Atatürk, mimarlık alanında da rasyonel (akılcı) bir tutumun savunucusu olmuştur. Ancak böyle bir tutumun gerçekleşmesi için gerekli koşulların var olmaması, son Osmanlı devri mimarisinin, özellikle Tanzimat'tan beri diğer kültür alanlarında olduğu gibi, Batı eklektisizminin etkisinde kalması, Cumhuriyetin ilk döneminde mimarimizde rasyonel bir aşamanın yapılmasını engellemiştir. Mimari ürünlerin biçimlenişlerinde enformasyon birikimlerinin de bir mimari öge olması, bazı dönemlerde bu ögenin biçimi doğrudan etkilemesi, mimarlık tarihinde sık rastlanan bir durumdur. XIX. yüzyıl Osmanlı mimarisinde bu gerçeği kolaylıkla izlemekteyiz. Bu nedenle son Osmanlı mimarisini biçim açısından büyük bir oranda etkilemiş olan XIX. yüzyıl Batı Eklektisizmini ana çizgileriyle görmeye çalışalım.



[1] . Kentlerden köylere kadar uzanan bütün eskıi yerleşme bölgelerinde karşımıza çıkan geleneksel mimari ürünler, bugüne kadar ayrıntılı toplu bir çalışmaya konu olmamıştır. Yaşama biçimimizin, geleneklerimizin yalın, fakat açık bir biçimde yansıdığı bu yerler, uzun bir geçmişin sağlam verilerini bizlere sunmaktadır. Ancak bu yerler hızla, şekil değiştirmekte, geçmiş doku bilinçsizce bozulmakta, araştırma yapma olanağı bile kalmamaktadır. Kısa bir süre sonra yüzlerce yıl içinde yaratılmış ilginç özelliklerin çoğunu bulabileceğimizden kuşkuluyuz. Değişme, gelişme, yeni aşamalar, bir toplumun, sağlıklı bir toplumun kaçınılmaz yoludur. Ancak bu yol geçmişin değerlerine eğilmemeyi, onların yaratılmasındaki bileşenleri gözden geçirmemeyi gerektirez. Geçmiş ürünleri, onların yaratılma ortamlarını açıklıkla ortaya koymak, üstelik gelecek için aydınlık bir yol bulmayı da kolaylaştırır. Bu topraklar üzerinde yüzlerce yıl içinde oluşan, bütün koşulları gereğince didikleyen, geçerli olabilecekleri kullanmaktan sakınmayara yaratılan bu ürünler, en azından bizlere günümüz olanakları içinde yapabileceklerimizi göstermesi açısından ilginçtir. Örneğin Amasya, Safranbolu, Urta, Diyarbakır, Balaban, Akşehir, Kastamonu ve diğer yerleşme noktalarında, araştıracak, üzerine eğilecek özellikler buluyorsak, bu halkın yüzlerce yıl içinde doğru olarak tanımlanacak ürünler verdikleri içindir. Anıtsal büyük yapıları saran, ona gerçek sıcaklığı getiren evler, anıtlar kadar, belki anıtlardan daha çok, bilinçsizce yok olup gitmektedir. Evlerin, şekillenmiş sokakların birer anıt olduğu anlaşıldığı an, elimizde çok az ürün kalacaktır. Bu açıdan, hiç olmazsa yapılan araştırmalara hız vermek gerekmektedir. Özellikle İ.T.Ü. Mimarlık Fakültesi'nde eskiden yapılmış köy, kasaba ve kentlerde ev mimarisi konusundaki çalışmalar bile, bizleri aydınlatacak niteliktedir. Bu incelememiz sırasında, çalışmalara konu olan yapıların çoğunu gittiğimiz yerlerde bulamadık. 15-20 yıl içindeki bu korkutucu yıkım, hızlı çalışma yapma dileğimizi doğru kılmaktadır. Bugüne kadar genel anlamda, yerleşme, konut, malzeme açısından yapılmış çalışmaları toplu halde sunmaktan yarar ummaktayız.

Genel anlamda yapılmış çalışmalar: D. Kuban. «Türk Şehir Yapısı Üzerine», TTOK Belleteni, İst.1962, no. 251, s. 11-13; a.y.; «Türk Şehir Yapısı Üzerine», Mimarlık ve Sanat, İst. 1961, sayı 1, s.37-41; a.y. «·Anadolu-Türk Şehri: Tarihi Gelişmesi, Sosyal ve Fiziki Özefükleri Üzerine Bazı Gözlemler». Vakıflar Dergis, 7, İst. 1968, sayı 7, s.53-73; a.y., «Benzerlikler ve Farklar», Mimarlık ve Sanat, İst. 1962, sayı 5-6. s. 211-213; A. Tekin, Anadolu'da insan Toplulukları ve Yerleşme ilkeleri Üzerine Bir Deneme, İst. 1964; a.y., Yerleşme ilkeleri, İst. 1963.

Türk evi konusundaki yayınlar: S.H. Eldem, Türk Evi Pilin Tipleri, İst. 1955; a,.y., «Eski Bir Türk Evi», Mimar, İst. 1934, sayı 3, s. 80-81; E. Egli, «Türk Evi», Ülkü, Ankara 1941, c. XVII, sayı 99, s. 195-209; "E. Aksoy, «Türk Evi - Anadolu Evi», Mimarlık ve Sanat, İst. 1962, sayı 6, s. 216-223; a.y., «Orta Mekân: Türk Sivil Mimarisinde Temel Kuruluş Prensibi», Mimarlık ve Sanat, İst. 1963, sayı 7-8, s. 39-92; E. Egli -A. Bahtiyar, «Türk Evleri», TTOK Belleteni, İst. 1950, no. 100, s. 15-17; S. Ünver, «Eski Türk Evi Üzerine Bir Hasbihal», TTOK Belleteni, İst. 1961, sayı 232-233, s. 7-9; C.E. Arseven, Türk Sanat Tarihi, İst., s. 535-585; E.A. Kömürcüoğlu, Das alttürkische Wohnhaus, Wiesbaden 1966.

Kent, kasaba ve köylerdeki evler konusunda: M. Galip, «Ankara Evleri», Muallimler Birliği Mecmuası, 8.Şubat.1926; M. Akok - A. Gökoğlu, Eski Ankara Evleri I, Ankara 1946; M. Akok, Ankara'nın Eski Evleri, Ankara 1951; E.A. Kömürcüoğlu, Ankara Evleri, İst. 1950; N. Taner - P.Taner, «Kızılcahamam Ev Tipleri», Mimarlık, Ankara 1948, sayı 1, s.23-24; F. Uran, «Keskin imar Planı (2 ev rölövesi ile)». Mimarlık, Ankara 1951, sayı 5-6, s. 22-30; H. Togay, «Diyarbakır Evleri», Arkitekt, İst. 1947, no.7-8, s. 165-170; R. Üçler, «Diyarbakır Evleri,nin Mimari Bakımından Tetkiki», Bayındırlık Dergisi, 1942, s.7-10; D. Erginbaş, Diyarbakır Evleri, İst. 1954; M. Sözen, Diyarbakır'da Türk Mimarisi, İst. 1971; L. Ş. Meraıy, «Elbistan Evleri», Arkitekt, İst. 1948, no. 5-6, s. 102-106; M. Akok, «Çorum'un; Eski Evleri», Arkitekt, İst. 1951, sayı 9-10, s. 171-184; a.y., «Trabzon'un Eski Evleri», Arkitekt, İst. 1951, sayı 5-8, s. 105-113; a.y., «Çankırı'nın Eski Evleri», Arkitekt, İst. 1953, sayı 7-8, s.142-153; a.y., «Tokat Şehri Eski Evleri», ilahiyat Fakültesi, Sanat Tarihi Enstitüsü Yıllığı, Ankara 1956, s.5; a.y., «Kütahya ve Uşak Şehirlerinin Eski Evleri», Türk Etnoğrafya Dergisi, Ankara 1963, sayı 6, s. 5-17; L. Eser, Kütahya Evleri, İst. 1955; Ö. Tonguç, «Bayramiç Kasabası Kesin imar Planı (3 ev rölövesi ile)», Mimarlık, Ankara 1949, sayı 3-4, s. 24-33; N. Hasekioğlu, «Göynük imar Planı (3 ev rölövesi ile)», Mimarlık, Ankara 1951, sayı 1-2, s. 25-37; M. Evren - F. Özdoğan, «Yalvaç imar Planı (1 ev rölövesi ile)», Mimarlık, Ankara 1950, sayı 1, s. 8-15; M. Çizer, «Kınık imar Planı (3 ev rölösi vesi ile)», Mimarlık, Ankara 1950, sayı 3, s. 14-23; «ilginç Bir Sergi: Uzun Göl'den Bazı Örnekler», Mimarlık, İst. 1970, sayı 3, s. 14-20; A. Kömürcüoğlu, «Turgutlu'da Bir Ev», Mimarlık, Ankara-1950, sayı 1, s.22-23; sayı, «Nazillide Eski Bir Ev Rölövesi», Mimarlık, Ankara 1952, sayı 3-4, s.33-36; C. Eruzan, «Artvin Çevresinde Halk Mimarisi», Mimarlık, İst. 1972, sayı 6, s.51-58; O. Özgüner, Köyde Mimari / Doğu Karadeniz, İst. 1970; a.y., «Köyde Mimari / Doğu Karadeniz», Mimarlık, İst. 1968, sayı 12, s.19-27; F. Yetman, «Safranbolu», Mimarlık; İst. 1969, sayı 6, s.17-26; N. Şen, Rize'de Beş Ev, İst. 1967; N. Çakıroğlu, Kayseri Evleri, İst.. 1951; C. B. Berk, Konya Evleri, İst. 1951; L. Tomsu, Bursa Evleri, İst. 1950; S. H. Eldem, «Bursa'da Bazı Sofalar», Akademi, İst. 1964, sayı 1, s. 3-11; a.y., «17. ve 18. Asırlarda Türk Odası», Güzel Sanatlar Dergisi, 1st. 1944, sayı 5, s. 1-49; a.y., Kasırlar ve Köşkler 1, İst. 1969; Haz. S. H. Eldem, F. Akozan, K. Anadol, Rölöve 1. İst. 1968; Sedat Hakkı, «Amca Hüseyin Paşa Yalısı», Mimar İst. 1933, sayı 12, s. 277-281; S. Ünver - S. H. Eldem, Amucazade Hüseyin Paşa Yalısı, İst. 1970; Ö. Küçükerman, Anadolu'daki Türk Konutunda Odalar, İst. 1971, (İ.D.G.S.A. yeterlik tezi); D. Kuban, «1968 Yazında Keban - Barajı Bölgesinde Köy Mimarisi incelemeleriyle ilgili Ön Rapor», 1968 Yaz Çalışmaları, Ankara 1970, s.173-182; A. Alpöge, «Anonymous Architecture in the Keban region», Keban Projesi 1969 Çalışmaları, Ankara 1971, s.131-134.

Malzeme ve değişik açılardan geleneksel mimariyi konu edinen bazı yayınlar: M. Evren, Türk Evinde Çıkma, İst. 1954; R. Kafesçioğlu, Kuzey-Batı Anadolu Ahşap Ev Yapıları, İst. 1955; A. Türkmen, Ahşap Yapılar, İst. 1954; M. Binan, Türk Saçak ve Kornişleri, İst. 1952: S. Oran, Orta Anadolu Köylerinde Aile Tarım işletmeleri Binaları, İst. 1954; G. Beken, Garbi Anadolu Mıntıkası Kerpiç Evleri, İst. 1949; A. F. Berkman, «Kerpiç inşaatta Dikkat Edrlecek Noktalar», İstanbul Teknik Üniversitesi Haftası / Adana, İst. 1955; E. Kömürcüoğlu, Yapı Malzemesi Olarak Kerpiç, İst. 1962.

[2] . Sanayi-i Nefise Mektebi'nin kurulması, yapılan ilk çalışmalar, sonraki gelişmeler konusunda görebildiği bütün belgeleri sunarak ilginç ve önemli bir kitap yayınlayan Mustafa Cezar, karanlıkta kalan birçok noktayı aydınlatmış bulunmaktadır. Arşiv belgelerinden başlayarak, bu konudaki yayınları verdiği için biz ayrıca üzerinde durmuyoruz. Yalnız bu konuda sürekli yazılar yayınılayan Yapı Degisi ile Mimarlık Dergisi'ndeki makaleleri genel bibriyografyada veriyoruz. M. Cezar, Sanatta Batı'ya Açılış ve Osman Hamdi, İst. 1971, s.425-477.

[3] . Mühendishane-i Bahr-i Hümayun ve Mühendishane-i Berri-i Hümayun'un kuruluşları ve geçirdiği aşamalar konusunda gene geniş aydınlatıcı bilgiyi Mustafa Cezar'dan öğreniyoruz. Mustafa Cezar, a.g.e., s.8-17; 60-66; 323-347. Ayrıca şu yayınlar da konuya açıklık getirmektedir: Ç. Uluçay - E. Kartekin, Yüksek Mühendis Okulu, İst. 1958; Mehmet Esad, Mir'at-ı Mühendishane-i Berri-i Hümayun, İst. 1312; L. Ulukan, «İstanbul Teknik Üniversitesi'nin Tarihi Gelişmesi», İstanbul Teknik Üniversitesi Haftası / Kıbrıs, İst. 1961; O. N. Ergin, «Askeri Mektepler», İstanbul Ansiklopedisi, İst. 1959, c. 11, s.1109-1113; «İ.T.Ü. 190 Yaşında», Mimarlık, İst. 1963, sayı 3, s.3; 1946-1956 Yıllarında İstanbul Teknik Üniversitesi, İst. 1963.

[4] . İstanbul Teknik Üniversitesi'nde bağımsız bir Mimarlık Fakültesi'nin kurulmasının yanısıra yurdun çeşitli yerlerinde mimarlık öğretimi yapan yeni kurumların sayısı hızla çoğalmıştır. Bunların başında 1911 yılından beri teknik eğitim alanında eleman yetiştiren Yıldız Teknik Okulu gelmektedir. Burada da 1942-1943 ders yılında bir mimarlık bölümü kurulmuş, bunu 1954'de İstanbul Teknik Üniversitesi'ne bağlı olarak Maçka Teknik Okulu izlemiştir. Mimarlık Bölümü olarak uzun yıllar eğitime katkıda bulunan bu okul daha sonra Mühendislik - Mimarlık Fakülteleri'ne dönüşmüştür. Aynı yıllarda, 1956'da Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nde de mimarlık öğretiminin başladığını görmekteyiz. Ayrıca Trabzon Karadeniz Üniversitesi'nde, Konya, Elazığ ve diğer illerdeki Mühendislik - Mimarlık Akademileri'nde mimarlık bölümlerinin varlığı, mimarlık eğitiminin yaygınlığı konusunda fikir vermektedir. Saydığımız kurumların bir kısmı henüz kuruluş döneminde, bir kısmı da kurulmasına rağmen tam bir gelişme olanağı bulamamış durumdadır. İleriye dönük, yeni gelişmelerin varlığını eğitimde duyurmaya çalışan kurumlar gene de ilk kurulanlardır. Toplu bilgi için bk.: M. E. Kulaksızoğlu, Mimari Eserin Oluşunda Eğitimin Etkileri, İst. 1966, s.12; a.y., «Mimarlığımız», Mimarlık, İst. 1963, sayı 6, s.1-7; a.y., «Mimarlığımız», Mimarlık /Şehircilik ve Türkiye'nin Sorunları, İst: 1970, s.11-12.

[5] . «Gelişen teknoloji bu çağın insanlarının ihtiyaçlarında büyük değişiklikler ortaya çıkarmakta, tasarlayıcılar da çözülmesi gereken yepyeni problemlerle karşı karşıya kalmaktadır. Diğer taraftan malzeme, işçilik ve ekipman imkanlarının artması sonucu, yapı endüstrisi ve üretimi olanakları da degişmiştir. Yapı ile ilgili bilgi alanlarının çoğalması ve genişlemesi, bilimsel çalışmaların artması ve ilerlemesi, mimarlık alanında da uzmanlaşmayı gerekli hale getirmektedir. Ayrıca mimarların tamamen akademik ortamdan yetişmesi, tasarlayıcı - kullanıcı ilişkisinin kesilmesi gibi problemler de tasarlayıcı eğitiminin bugünkünden farklı nitelikler kazanmasını gerektirmektedir.» A.Öke - N .Beyazıt, «Mimari Tasarıma Yardımcı Tekniklerin Bazıları», Mimarlık Sonunlarına Yeni Yaklaşımlar / Tartışmalı Konferanslar, Aralık 1971 - Mart 1972, İst. 1972, s. 8.

[6] . Bu konuda bk: A. Öke, Binaların iktisadi Problemlerinin Çözümünde Eylemler Araştırmasının Kullanılma imkânları, İst. 1961; a.y., «Kalkınması istenen Geri Kalmış Ülkelerde Şehir Planlamasının Gayeleri ve Metodlarını Etkileyecek Bazı Problemler», Mimarlık, İst. 1968 / 7 s.21-23; a.y., İşletme Anlayışına ve Bütçesine Uygun Konut Tasarlaması, İst. 1971; N. Beyazıt, Konut Araçları Açısından Ele Alınan Sistamatik Bir Tasarlama Yönteminin Geliştirilmesi, İst. 1969; a.y., «Matematiğe Dayanan Bazı Metodlar», Mimarlık, İst. 1968/6, s.30-37; a.y., ,«Bina Tasarlaması Sırasında Karar Verme İşlemi», Mimarlık, İst. 1968/6, s.19-22; a.y., «Az Katlı Yüksek Yoğunluklu Konutlar», Mimarlık, İst. 1970/8, s. 54-58; A. Öke - N. Beyazıt, «Mimari Tasarıma Yardımcı Tekniklerin Bazıları», Mimarlık Sorunlarına Yeni Yaklaşımlar / Tartışmalı Konferanslar, Aralık 1971-Mart 1972, 1st. 1972, s.8-15; N. İnceoğlu, Tek Katlı Endüstri Yapılarında insan Sirkülasyonu Problemlerinin Çözümünde Kullanılabilecek Sistematik Bir Metod, İst. 1971. Ayrıca bu konudaki tartışma ve sunulan tebliğler için blk.: Mimarlık Sorunlarına Yeni Yaklaşımlar, Tartışmalı Konferanslar, Aralık 1971 - Mart 1972, 1st. 1972, İ.T.Ü. Mimarlık Fakültesi, Yapı Araştırma Kurumu; Mimarlık 1972/8 sayısı da Türkiye'de Tasarımda Uzmanlaşma konusuna ayrılmıştır.

Göçerler ve mimarî Van dolayları. / foto: ersin alok
Doğa içinde veya yapay olarak çevre düzenlemesi, Göreme / foto: ersin alok
Olanaklar göre bir yerleşme, Göreme / foto: ersin alok
Göreme'den diğer bir örnek. / foro: ersin alok
Birecik'ten bir görünüm. Bölge özellikleri ve yoğun bir yerleşim düzeni. / foto: ersin alok
Safranbolu, bölgenin simgelediği yapım sistemi. / foto: ersin alok
Gereç ve mimari yapım ikilisi, Safranbolu. / foto: ersin alok
Yüzyıllar boyunca değişmeyen bir yapım sistemi, Ordu. / foto: ersin alok
Ahşap ve taş. Kuzey Anadolu. / foto: ersin alok
Mimari biçim ve yapı sistemleri. Karadeniz bölgesindeki egemen biçimselliğe ait bir örnek. / foto: nihat toydemir
Orta Anadolu'da kerpiç ve ahşapla oluşan yapım sistemleri, Bozöyük. / foto: nihat toydemir
Aynı yapıdan bir ayrıntı, Bozöyük. / foto: nihat toydemir
Kütahya'dan bir ev. Yörenin yapım özelliklerini, çevrenin mimari biçime etkinliğini izlemekteyiz. / foto: nihat toydemir
Kütahya'dan aynı evden ayrıntı. / foto: nihat toydemir
Güneş kontrolünün mimarinin biçimleşmesinde ağırlık kazanması. / foto: nihat toydemir
Mahremiyet, dışa kapalılık, Muğla. / foto: nihat toydemir
İklim verilerinin mimari üründe belirlenmesi, Bodrum. / foto: nihat toydemir
Aileye özgü düzenleme, Balaban. / foto: nihat toydemir
Bodrum'da dar bir sokak. Gölge ve insan. / foto: nihat toydemir
Balaban'dan başka bir sokak. Killi toprağın oluşturduğu biçim düzeni. / foto: nihat toydemir
Balaban sokağına bakan sağır cepheler. / foto: nihat toydemir
Kullanıcı eylemlerine göre gelişen bir orta mekan, Kütahya. / foto: önder küçükerman
Bir bodrum penceresi. Mimaride ayrıntı, Bursa. / foto: nihat toydemir
Ürünün farklı yerlere göre biçimlendirilmesi, Kütahya. / foto: önder küçükerman
Adana'dan bir ev. Ahşap ve tuğla. / foto: nihat toydemir
Yöredeki egemen gereçin ürüne sağladığı biçimsel olanaklar, Urfa.
Urfa'dan başka bir örnek.
Akşehir'de bir sokak. / foto: erkal güngören
Farklı bölge koşulları, kentlerin farlı yerleşmelerini zorunlu kılmaktadır, Kütahya.
Pağnik'den bir ev. Taş ve ahşap kirişlerin «doğru» olarak kendi evini yapan halk tarafından kullanılması. / foto: t.t.o.k. arşivi
Balaban'dan bir görünüm.
Elbistan.
Balaban'dan diğer bir görünüm
Harran'dan bir yerleşme.
Urfa.
Bir yerleşme, Safranbolu. / foto: önder küçükerman
Trabzon. / foto: önder küçükerman - t.t.o.k. arşivi



























50 Yılın Türk Mimari / Metin Sözen - Mete Tapan

Buradan yazımız hakkında yorum yapabilirsiniz...


Hoşgeldiniz...

Üye Girişi
Yukarı | İrtibat | Koşullar | Gizlilik