Mimarların buluştuğu adres...

Yazılarımız | Mimarlar | Forum | Sözlük
[ Geri ] [ Toplam 21 yazı ]

XIX. Yüzyıl Batı Seçmeciliğinin Ana Çizgileri ve Son Osmanlı Devri Mimarisi

XIX yüzyılda batıdaki gelişmeler incelendiğinde, - yapıların özellikle dışsal biçimlenişlerinde - geçmiş mimari üsluplardaki elemanların yeniden egemen olduğunu görmekteyiz. Neo-Klasizm olarak nitelendirdiğimiz bu davranışın, mimarı ürünlerin cephelerinin biçimlendirilişinde kaldığı açıktır. Yeni gereksinmeler, yeni fonksiyonlar, yapıların ,iç organizasyonlarında da neo-klasik bir tutuma olanak vermemiştir. Salt cephe süslemelerinde, antik çağın mimarı elemanlarının biçimlerine olan romantik diyebileceğimiz bir hayranlıkla, seçmecilik (eclectique - eklektisizm) gerçekleşmiştir. Antik çağın mimarı elemanlarının biçimerini yeniden yaşatma, dönemin en ilginç çabası olmuştur. Batının bu tutarsız, irrasyonel davranışını son Osmanlı devri mimari ürünlerinde de görmemek, o günün Batı ile olan kültürel, eğitimsel ve teknik alandaki ilişkilerinin biçimi açısından olanak dışıydı. Kuşkusuz Türk toprakları üstünde, salt «Greek Revival»i canlandırmak yeterli olmayıp, Doğu'nun ve İslamiyetin simgelediği biçim kabullerini de mimarı ürünlerde yansıtmak gerekli olmuştur. O güne dek Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde gelişen klasik biçim kalıpları, yeni ürünlerin şekillenişlerini etkilemiştir. Birçok yabancı veya Avrupa'da eğitim görmüş mimarlar tarafından, bu klasik biçim kalıpları Batı mimari ürünlerinin, Gotik, Rönesans, Barok gibi mimari motifleriyle karıştırılmıştır.[7] Çırağan Sarayı[8], Haydarpaşa Tıbbiye Okulu[9]. Cağaloğlu'ndaki Düyun-i Umumiye ve Galata'daki Osmanlı Bankası gibi yapılar yukardaki davranışa örnek teşkil etmektedir.[10] Bu örneki'eri de gruplandırmak mümkündür. Bazı yapılarda, örneğin Mimar Jachmund tarafından yapılan Sirkeci Garı'nda, cephe elemanlarında veya sütun başlıklarında bölgesel ulusal mimari biçim kalıplarını kullanarak İslam ruhu verme kaygısı ağır basmıştır.[11] Otta Ritter ve Helmuth Cuno'nun yapısı olan, 1906 -1909 yıllarında tamamlanan Haydarpaşa Garı ise Batı Eklektisizmi'ni canlandırma yolunda iyi bir örnek vermektedir.[12] Bu yapıda bölgesel ögelerin yerini, özellikle Orta Avrupa'daki Barok mimari üslubunun biçimsel ögeleri almıştır. İster Batıda ister bizde olsun, eklektik davranışlar toplumun mimari alandaki gereksinmelerine cevap verememiştir. Bu dönemde toplumun temel sorunlarına eğilinmemiş, gerçek verilerden bütünüyle ayrılan bir anlayış egemen olmuştur. Giderek toplumla ilişkisi kopan, adeta saf bir sanat kolu haline gelen mimarlık, mimari ürünün özü olan mekansal organizasyon alanında da bir yenilik getirmemiştir.[13]

Bu arada mimari ürünün bir sanat eseri olarak ele alınması, mimara da bir sanatkar gözüyle bakılması, bu yüzyılın ana özelliklerinden biridir. Ayrıca Orta Avrupa'daki önemli metropollerin mimari ürünleri incelendiğinde, XIX. yüzyılın karakteristik mimarisinin İmparatorluk mimarisi olduğu görülmektedir. Özellikle Avusturya - Macaristan İmparatorluğu'nun başkenti olan Viyana'daki Burgtheater, Parlamento yapıları, birçok Palais'ler bu devrin en göze batan örnekleridir. Bu yapılar imparatorluğun önemini belirtmek isteyen bir davranışın ürünlerı olup, Jürgen Joedicke'nin deyişiyle modern mimarinin başlıca karakteristiği olan, yeni mekansal anlayışı (neuartige Raumfassung) getirmekten uzaktılar.[14]



[7] . Türk mimarısının batı etkisinde değişmesi olayının kökleri oldukça eskilere gider. Klasik Osmanlı Mimarisi'nin ardından Türk Barok Mimarisi batıyla ilişkiler açısından iyi bir görünümdür. Ancak bu ilişkiler bize özgü görünüşler getirmiştir. Batı etkisinin yoğunlaştığı devirlerde ise, durum biraz daha farklıdır. Artık batının yaygın uslubları güçlü bir şekilde kendini duyurur. Bir süre sonra mimarimiz azınlıkların ve daha sonra batılı mimarların elinde kalır. Onlar Osmanlı Mimarisi'ne yön vermeye başlarlar. Kuşkusuz bunun en önemli nedeni I. Abdülhamit ve III. Selim'in yabancılara gösterdikleri yakın ilgiyle, birçok batılı kurumların, bizdeki yenileşme olayına örnek olmasıdır. Bir bakıma batılı birçok sanatçı, Osmanlı topraklarında çalışma olanağı bulmuştur. Bunların başında Danimarka elçisi Hübsch ile Türkiye'ye gelen, III. Selim'in kızkardeşi Hatice Sultan'ın mimarı, bir süre baş mimarı olan, bıraktığı ilginç gravürleriyle ün yapan Melling'in İstanbul'da Defterdarburnu'nda Hatice Sultan'ın Neşatabad Sarayını, Emirgan'da Mekke Şerifleri Köşkü'nü, Kandilli'de Prens Cemalettin'in Mavi Sarayı'nı, Tarabya'da İspilantiler Yalısı nı yaptığını görüyoruz. Melling'in yanısıra mimar Kaufer, mimar Castellan, mimar Prault, mimar M. Le Roi'nin adları verilebilir. Özellikle Fransız mimarların varlığı, XVIII. yüzyılın sonlarında mimarimizde yabancılarır. güçlü etkilerini göstermesi bakımından ilginçtir. Yabancı mimarların etkileri daha çok başkentte görülmüş, ancak zaman zaman Osmanlı topraklarının çon uzak köşelerine kadar uzanmıştır. Bu konuda toplu bilgi için bk: D. Kuban, Türk Barok Mimarisi Hakkında Bir Deneme, İst. 1954, s. 24-26; a.y., 100 Soruda Türkiye Sanatı Tarihi, İst. 197C, s. 243-248; B. Özer, Rejyonalizm, Üniversalizm ve Çağdaş Mimarimiz Üzerine B.r Deneme, İst. 1970, 2. baskı, s. 31; M. Cezar, a.g.e., s.19-26. Ayrıca bu devir İstanbul'u konusunda Melling'in albümü açık fikir vermektedir. İstanbul'da ve Boğaziçi'nde Resimlerle Bir Gezinti baştığı altında İstanbul'da 1969 yılında yeniden basılmış bulunmaktadır.

[8] . Sultan Abdülaziz zamanında, 1871 yılında tamamlanan mimar Serkis Balyan'ın bu yapısı, 1919 yılında yanmıştır. Devrin özelliklerini ve Balyan ailesinin varlığını ortaya koyan diğer önemli yapılar şunlardır: Serkis Balyan'ın 1865'de tamamlanan Beylerbeyi Sarayı, Karabet Balyan ve oğlu Nikogos Balyan'ın 1856'da, Abdülmecit zamanında tamamladıkları Dolmabahçe Sarayı'dır. 1811-1872 yılları arasında yaşayan ünlü Fransız yazarı Theophile Gautier, Dolmabahçe Sarayı'nı yapımı sırasında görmüş, mimarı ile tanışmış, yapıyı gezerek izlenimlerini yazmıştır. Devrin yaygın üslubunu yansıtan, saray konusunda ilginç düşünceler ileri süren yazar, yazısının bir yerinde şöyle demektedir: « ... bu saray, tümüyle mermerden ve ebediyete kadar yaşamaya namzettir. Büyük bir orta yapı ve iki kanattan kuruludur. Hangi mimari üslubu içinde yapılmış olduğunu kestirmek zor; bu saray ne Grek, ne Romalı, ne Gotik, ne Röneszns, ne Arap, ne de Türk. İspanyolların bir anıt cephesini, süsleme ve bezemelerinin giriftliği, delicesine aranılmış ayrıntıları nedeniyle 'lateresco' dedikleri türe yaklaşır.» T. Gautier, İstanbul, İst. 1972, s. 264. Osmanlı Mimarisi'ne bir süre egemen olan, özel yetkiler içinde çalışan Balyan alilesi konusunda oldukça geniş bilgiler elde ediyoruz. Ayrıntılı bilgi için başvurulacak yayınlar şunlardır: M. Cezar, a.g.e., s.30-32; 111-120; K. Pamukciyan, «Balyan Maddesi», İstanbul Ansiklopedisi, İst., c. IV, s. 2088-2097; C. E. Arseven, Türk Sanatı Tarihi, İst., s. 770. Aynı yıllarda Ermeni ailesi Balyan'lara karşılık İtalyan asıllı İsviçreli Gaspare Fossati (1809-1883) adlı mimarın Rus Sefareti'ni yapmak üzere istanbul'a geldiği görülmektedir. 1838-1847 yılları arasında bu yapıyı tamamlayan Fossati, 1847-1849 yılları arasında Ayasofya'nın onarımı işlemlerinde bulunmuş, ayrıca birçok proje siparişi almış, kardeşi Giuseppe ile birlikte uygulama yapmıştır. Başlıca yapılan şunlardır: Hazine-i Evrak Binası, Posta Telgraf Müdürlüğü, Bir Askeri Hastahane, Galata'da bir katolik kilisesi ve Sultanahmet'de Darülfünun Binası'dır. S. Eyice, «Mimar Gaspare Fossati», Belleten, Ankara, 1964, sayı 112, s. 773 v.d.; M. Cezar, a,g,e., s. 24, 67, 129, .130; S. Naum Duhani, Vieilles Gens, Vieilles Demeures, Topo graphie sociale de Beyoğlu au XIX eme siecle, İst. 1947, s. 50

Gaspare Fossati ile birlikte gelen bir diğer yabancı, İngiliz Sefareti mimarı W. Smith'dir. 1849'da kendine bir hastahane planı yaptırılmış, beğnilmediği halde devlet hizmetinde görev verilmiştir. Kendisinin yanan Beyoğlu'ndaki Naum tiyatrosunun da mimarı olduğu anlaşılmaktadır. M. Cezar, a.g.e., s.129; S. Nauml Duhani, a.g.e., s.85; M. Ant, Tanzimat ve istibdat Döneminde Türk Tiyatrosu (1839-1908), Ankara 1972, s.201; Journal de Constantincple, 4.11.1849; 12.1.1961.

İtalyan asıllı Montani Efendi ise eklektik bir düzeni sürdüren Sultan Abdülaziz'in anası Pertevniyal Valde Sultan'ın 1871 tarihli Aksaray'daki Camisi'nin mimarıdır. Montani Efendi 1873 Uluslararası Viyana Sergisi için hazırlanan Usulü Mimari Osmani adlı kitabın 189 levhadan oluşan kısmını Bogos Şaşıvan Efendi ve Maillard ile beraber hazırlamış, mimarlıkla ilgili malzeme kendisi tarafından düzenlenmiştir. M. Cezar, a.g.e., s.120, 130, 138/3; C.E. Arseven, a.g.e., s:429-432; B. Özer, a.g.e., s.32; D. Kuban, 100 Soruda Türkiye Sanatı, s.247.

İstanbul'da uzun yıllar kalan İtalyan mimarı Barborini başta Verdi tiyatrosu olmak üzere birkaç tiyatro yapmıştır. Ayrıca Beyoğlu Kaymakamlık Binası'nı da kendisinin yapmış olması mümkündür. M. Cezar, a.g.e., s.130; S. Naum Duhani, a.g.e., s. 2; M. And, a.g.e., s.200, 206, 211; Revue de Constantinople, 23.5.1875, s. 371-372.

Gene tiyatro yapılarıyla ilgili, bir diğer İtalyan mimarı ise, J. Barbieri'dir. Bu da İzmir'de kagir tiyatrolar yapmıştır. 1861 yılı kasım ayında açılan tiyatro, 1884 yılında yanmıştır. Gene İzmir'de Sporting Klüp'de bir tiyatro binası yapan mimar P. Vitalis'de bu arada konu edilebilir. 189O yılından biten bu tiyatro, 1922 İzmir yangınında ortadan kalkmıştır. M. Cezar, a.g.e., s. 130; M. Ant, a.g.e., s.221-222.

Ayrıca özellikle Beyoğlu'nda tiyatro ve diğer binaların yapım ve genişletme çalışmalarında bulunmuş bir diğer mimarı belirtmek gerekir. Mimar Campanaki Beyoğlu'ndaki Amphi Tiyatrosu'nu ve bugünkü Dormen Tiyatrosunu yeniden düzenlemiş, ayrıca 1882 tarihli Taksim Trinite Rum Kilisesini, Belçika Konsolosluğu Binası'nı yapmıştır. S. Naum Duhani, a.g.e., s.23, 118, 146; M. Ant, a.g.e., s.209-212.

Ayrıca Bourmance, Boerio adlı mimarlara Şeker Ahmet Paşa'nın 1873 - 1875 yıllarında açtığı sergilerde mimari proje ve resim ile katıldıkları için adlarına rastlıyoruz. M. Cezcr, a.g.e., s.131, 400, Ll04. Bütün bunların dışında azınlık ve yabancı mimarların İstanbul başta olmak üzere İzmir ve diğer kentlerde değişik amaçlı binalar yaptıkları görülmektedir. Bunlardan 1875-1877 yılında yapılan İstanbul, Ayazpaşa'daki Alman Konsolosluğu Binası da iki Alman mimarının eseridir.

[9] . Mimar Vclaury ile Rc1imondo d'Aronco'nun bu yapısı, batılı mimarların Türk - İslam dünyasına yaklaşımı ve yorumu açısından ilginçtir. Bir süre istanbul'da, II. Abdülhamit devrinde önemli yapıların mimarları olarak rastladığımız bu kişilerden Mimar Valaury, Fransız sermyedarlarının, bazı Osmanlı ileri gelenlerinin adamı olarak maliyeti yüksek yapılar yapmış, Sınayi-i Nefise Mektebi'nde mimari hocası olarak görev almıştır. Haydarpaşa Lisesi'nin yanısıra Raimondo d'Aronco ile birlikte uyguladıkları diğer yapılar İstanbul Erkek Lisesi (eski Düyun-i Umumiye Binası), ve Galata'da Osmanlı Bankası'dır. Kendi uygulamalarının başında ise İstanbul Arkeoloji Müzesi Binası (1892), Eski Şark Eserleri Müzesi (Eski Sanayi-i Nefise Mektebi), Yüksek Ticaret Okulu (Eski Ziraat Nezareti) gelmektedir. Bu arada devrin ileri gelenlerine ait birçok yapısı vardır. Bunlardan bir kısmı Beyoğlu'nda yer almaktadır. Beyoğlu'ndaki yapıları ise şunlardır: Beyoğlu Kaymakamlık Binası yanındaki M. Pecugis'in evi, Union Française, Union Française'nin yanındaki 225 numarlı kendi evi, Taksim'de bugün yerine otel yapılan İstanbul Kulübü olan Osmanlı Bankası'dır. S. Naum Duhani, a.g.e., s. 2, 6, 7, 139, Mimar Valaury'nin yardımcısı Philippe Bello ise Sanayi-i Nefise Mektebi'nde hocalık yapmış, onun bazı yapılarında çalışmıştır. Bunlardan biri Arkeoloji Müzesi'nin genişletilmesidir. C. E. Arseven. a.g.e., s. 432; S. Eyice, «Arkeoloji Müzeleri Maddesi», İstanbul Ansiklopedisi, İst, 1959, c. 11, tas. 22, s. 1027; M. Cezar, a.g.e., s. 131; 206; 470; S. N. İleri. «Mimarlığımızda M. Vedat Zamanı», Yapı, İst. 1942, sayı 23, s. 3; B. Özer. a.g.e., s. 32; S. Çetintaş, «Mimar Kemalettin Mesleği ve Sanat Ülküsü», Güzel Sanatlar Dergisi, 1st. 1944, sayı 5, s. 166.

[10] . Bir geçiş devri üslubu olan 'Art Nouveau' XIX. yüzyılın sonunda XX. yüz, yılın başında mimariye yeni görünüşler kazandırmıştır. Osmanlı topraklarında, özellikle İstanbul'da bir süre yaygınlaşarak ahşap mimarimizde ilginç örneklerini veren bu üslubun en önemli temsilcisi, kuşkusuz Raimondo d'Aronco'dur. Valaury ile yaptığı Haydarpaşa Lisesi, İstanbul Lisesi, Osmanlı Bankası'nın dışında değişik amaçlı bir çok yapısı bulunmaktadır. Bir kısmı yıkılmasına rağmen günümüze ulaşanları da vardır. Raimondo d'Aronco ve 'Türkiye'de Art Nouveau' konusunda çalışma yapan Afife Batur bu konuda şu bilgiyi vermektedir: «Akademik estetiğin ve klasisizmin egemen olduğu bir çevrede yetişen Raimondo d'Aronco, yeniyi arayan, çağına katılmayı bilmiş ve adı uluslararası alanda 1902 Torino sergisi ile duyulmuş bir mimardı. Stile Florea,le'in dar kadrosu içinde önde giden iki-üç isimden biri idi. 1857'de Udine bölgesinde Gemona'da doğmuş, 1932'de Napoli'de ölmüştür. Klasik bir eğitim gördüğü halde (Venedik Akademisi'nden mezun olmuştur) Avrupa'lı ustaları, özellikle Wagner ve Olbrich'i izleyen, İtalyan Akademizmi içinde belli ölçüde öncü sayılabilecek kişilikte bir sanatçıdır. İstanbul ile ilişkisi 1894'de Osmanlı Sergisi'nin projelerinin hazırlanması ile başlamış olmalıdır. 1896'da II. Abdülhamit tarafından baş mimarlığa getirilmiş, 1896-1908 yılları arasında hem Türkiye'de hem İtalyada çalışmıştır. Bu devre D'Aronco'nun en faal olduğu ve Torino'dan sonra, 1903 Udine Sergisi Pavyonlarıyla uluslararası ününün en yüksek noktasına çıktığı yıllardır. Türkiye'de bulunduğu on yıl içinde D'Aronco birçok projenin müellifi olmuşsa da, inşa ettiği kesinlikle bilinen yapılar sayılıdır. Bunlar arasında Yıldız, Serencebey'deki türbe kitaplık ve çeşme, kendisine saray mimarı sıfatiyle ve padişah iradesiyle yaptırıldığı ve bu yüzden devletin yirminci yüzyılın başında mimari konusundaki tutumunu, bir ölçüde belirttiği için incelenmeye değer bulunmuştur.» A. Batur. «Yıldız Serencebey'de Şeyh Zafir Türbe, Kitaplık ve Çeşmesi», Anadolu Sanatı Araştırmaları, İst. 1968, sayı I, sı 106-107. Adı geçen, külliyenin dışında D'Aronco'nur, İstanbul'daki yapıları konusunda M. Cezar şu bilgileri vermektedir: «Yıldız Sarayı'nın Yeni Köşk, Acem Köşkü, Şale Köşkü, Tallmhano Köşkü gibi köşkleri ile sair köşk ve yapı toplulukları Abdülhamit zamanında meydana getirilmiştir. Bu inşaat devresinde Serkis Balyan, artık sahneden çekilmiş bulunmaktaydı. Onun çekilmesinden sonra gayri müslimlerden mimtr Yanko ve ltalyan mimar Raimondo D'Aronco·-nun buradaki inşaatta önemli paylarının bulunduğu anlaşılmaktadır. Nitekim bir aralık Abdülhamit'in baş mimarının Yanko, ikinci mimarının Raimondo D'Aronco, baş mühendisinin de Bertiye olduğu görülmektedir. Yıldız sarayındaki çini fabrikasını D'Aronco'nun yaptığını bilmekteyiz.» M. Cezar, a.g.e., s.120, 212. Bu arada Tarabya'daki İtalyan Sefareti, Beyoğlu'nda Botter Apartmanı, Kuruçeşme'de Nazime Sultan Yalısı sıralanabilir. Adı geçen yalı yıktırıldığından bugün ayakta değildir. Ancak eski bir resmini sunabiliyoruz. Bk. D. Kuban,, 100 Soruda Türkiye Sanatı Tarihi, İst. 1970; s.249; S.N. İleri, a.g.m., s.14-15., Servet-i Fünun, 4 Şubat 1325; B. Özer, a.g.e., s.32.

[11] . Yüksek Mühendis Okulu'nda mühendis - mimar hoca olarak çalışan, aynı zamanda Sirkeci Garı gibi uygulamalarda bulunan Jachmund'un, ayrıca bazı resmi ve özel yapıların da projelerini hazırladığı anlaşılmaktadır. Hocalığı süresinde yetiştirdiği kişilerden birisi de mimar Kemalettin'dir. Alman hükümeti tarafından Türk mimarisini incelemek amacıyla Türkiye'ye gelen Jachmund, özellikle İstanbul'da Ragıp Paşa'ya köşkler yapmış, onun aracılığıyla Mühendis Okulu'na hoca olarak atanmıştır. Bu arada mimar Kemalettin'in Almanya'da öğrenim yapmasını sağlamıştır. S. Çetintaş, a.g.m., s.161-162; M. Cezar, a.g.e,, s.131; B. N. Şehsuvaroğl,u, Göztepe, ist. 1969, s.113.

[12] . 1906 yılı mayısında yapımına başlanan, 1908 ağustosunda yolcu salonu kısmı açılan, ancak tümü bir buçuk yıl sonra tamamlanan Haydarpaşa Garı'nın mimarları Helmuth Cuno, Otta Ritter de Alman asıllıdır. M. Cezar, a.g.e .. s.131.

[13] . Bülent Özer gerçeği şöyle dile getirmektedir: «O devrin mimarlarını meşgul eden meseleler duvarların ele alınışı, süslenişi, kapı ve pencere nisbetleri, doluluk-boşluk bağlantıları, bir katın diğeriyle ilintisi gibi yalnız iki boyutta kalan hususlardı. Mimariyi mutlak anlamda bir sanat olmaktan ayıran ve mekandan toplumsal faktörlere geçişi hazırlayan fonksiyon ve konstrüksiyon gibi iki önemli kavram da 19 uncu yüzyılın mimarisinin geliştiremediği, en azından gayesine, özüne uygun şekilde uygulayamadığı noktalardı. Nitekim, revival'lar ne eklektisist cereyanlar, konstrüksiyon ve strüktür metodlarına herhangi bir yenilik getiremedikleri gibi, fonksiyon anlayışını da, tıpkı Madeleine kilisesinde görüldüğü üzere, bir takım biçimsel önyargılarla adeta ortadan kaldırmak istemişlerdir. Başka bir deyimle, form fonksiyonla konstrüksiyonu izleyeceğine, bu iki temel eleman istenilen form elde edilinceye kadar deforme olup kılıktan kılığa sokulmuşlardır.» B. Özer, a.g.e., s.34.

[14] . J. Joedicke, Moderne Architektur Strömungen und Tendenzen, Stuttgart 1969.

Devrin yaygın dekorasyon anlayışıyla bağdaşan bir örnek. Dolmabahçe Sarayı, İstanbul. Karabet - Nikogos Balyan, 1856. foto: çelik gülersoy arşivi
Kanlıca Koyu'nda, Prenses Rukiye ve İffet yalısı, İstanbul. foto: t.t.o.k. arşivi
Boğaziçi'nden diğer bir örnek, Büyükdere - İstanbul.
Boğaziçi'nde bir yalı, Tarabya - İstanbul.
Anadoluhisar'ında Zarif Mustafa Paşa yalısının selamlık bölümü, İstanbul. / foto: t.t.o.k.
Kandilli'de Ostrorog yalısı, İstanbul. / foto: t.t.o.k
Batı seçmeciliğine bir örnek. Çengelköy Kuleli Askeri Lisesi, İstanbul.
Çiftehavuzlar'da Cemil Topuzlu köşkü, İstanbul. / foto: cüneyt birol
Taşkışla, Taksim - İstanbul. / foto: keşşaf devletşah
Mimar Valaury'nin bir yapısı. İstanbul Arkeoloji Müzesi, 1891.
Haydarpaşa Erkek Lisesi eski Tıbbiye okulu, mimar Valaury ve Raimondo d'Aronco, 1901.
Eski Tıbbiye Okulu'nda da değişik uslup ve estetik kabullerin bir araya getirildiğini izlemteyiz.
1906-1909 yıllarında yapılan Avrupa'daki Barok mimari uslubunun etkisindeki Haydarpaşa Garı. Mimar Otto Ritter ve Helmuh Cuno.
Ön ve yan cephe arasında ki mafsal elemanı.
Aynı yapıdan bir ayrıntı.
Haydarpaşa Garı'nın ön cephesindeki köşe kulelerinden biri ve doğu cephesinden bir görünüş.
Bugün Tekniker Yüksek Okulu olarak kullanılan, eski İtalyan Sefareti, mimar Mongeri.
Aynı yapıdan başka bir görünüş.
Bölgesel-ulusal mimari biçim kalıplarını kullanarak İslam ruhu verme kaygısından hareket edilip biçimlendirilen Sirkeci Garı. Mimar Jachmund, 1890.
Aynı yapıdan giriş bölümü. Osmanlı ve Selçuklu mimari ürünlerindeki biçim kalıplarının kullanılması.
Cağaloğlu'nda bugün İstanbul Erkek Lisesi olarak kullanılan, mimar Valaury ve D'Aronco'nun ortak tasarladıkları Dünyun-i Umumiye binası, 1900.
Bahçe girişi.
Giriş cephesinden bir ayrıntı.
D'Aronco Şeyh Zafir Kitaplık, Türbe ve Çeşmesi'nden türbe kısmı, 1905-1906 / foto: erkin emiroğlu
Aynı yapıdan bir ayrınt. / foto: erkin emiroğlu
Nazime Sultan Yalısı, mimar D'Aronco, Kuruçeşme - İstanbul / foto: çelik gülersoy arşivi
Çiçek pasajı, İstiklal caddesi, İstanbul
İstanbul'da Osmanbey - Şişli arasında çok katlı bir konut. Bu yapıda da dönemin seçmecilik kaygısının cephe biçimlenişlerine yansımasıyla ürüne plastik bir görünüm verilmeye çalışılmıştır.
İstanbul - Akaretler'den bir ayrıntı, mimar Serkis Balyan, 1874
Batı etkisinin izlerini açık olarak cephe biçimlenişlerinde görmekteyiz. Akaretler - İstanbul.





















50 Yılın Türk Mimari / Metin Sözen - Mete Tapan

Buradan yazımız hakkında yorum yapabilirsiniz...


Hoşgeldiniz...

Üye Girişi
Yukarı | İrtibat | Koşullar | Gizlilik