Mimarların buluştuğu adres...

Yazılarımız | Mimarlar | Forum | Sözlük
[ Geri ] [ Toplam 21 yazı ]

1940 - 1950 Yılları Arasında İkinci Ulusal Mimarimiz

New-York Sergisi'ndeki Türk pavyonun biçimlendirilmesine temel olan mimari tutumla, Cumhuriyetin kuruluşundan 1937'ye kadar gelişen mimari davranış arasındaki fark oldukça büyüktür. «Mimari üslubun dışardan ithal edilemiyeceğini, her memleketin kendine öz mimarisi olduğunu, yapı mimarisinin yerli olmasını, yapı tarzının yerli olması için bu tarzın yerli ihtiyaçlara, yerli işçi ve insanlara, yerli malzeme ve toprak şeraitine uygun olması» gibi düşünceleri savunan Sedat Hakkı Eldem'in belki bilinçli olarak modern kavramına yaklaşan tarafları olmasına karşılık «Manevi şartların vücut bulması biraz da rejim meselesidir. Bunlar daha ziyade kuvetli rejimler ve millet tarafından tatbik edilebilir. Bu takdirde hükumetlerin oynayabileceği rol çok büyüktür. italya'da yeni rejim kurulduğu zamandan beri her şubeye olduğu gibi mimariye de yeni idealler, formüller, doktrinler verilmiştir. Mimarlar kendilerine verilen direktif ve çerçeve dahilinde araştırmalar yaptıktan sonra bugüne mahsus karakteristik ve yerli bir mimari üslup yaratabilmişlerdir. Almanya'ya gelince, orada da yeni rejim mimariyi büsbütün yeni bir yola sevketmiştir. O zamana kadar mevcud olan Enternasyonel üslup terkedilmiştir. Bugün Almanya'da bütün sanatlar, mimari de dahil olmak üzere, aynı ideali aynı lisan ile realize etmektedirler»[47] şeklindeki sözleriyle eklektik ve ulusal mimari akımın savunuculuğunu yapmakta, böylece Bauhaus akımına karşı bir davranış içinde yer almaktadır. Mimari şekillendirmede geçmişteki ulusal ürünlerin biçimsel ögelerini temel alan bir tutumla, Sedat Hakkı Eldem, hem uygulamaları, hem de Güzel Sanatlar Akademisi'ndeki öğrencilerle geliştirdiği projelerle ülkemizdeki mimari eylemleri etkilemiştir. Sanat ürününde yöneticilerin rol oynayabileceğini kabul etmesi de ayrıca düşündürücü bir konudur. Kuşkusuz «ikinci ulusal mimari» salt Sedat Hakkı Eldem ile gerçekleşmemiş, dönemin siyasal gelişmeleri, yabancı mimarlara gösterilen tepkiler, ulusculuk bilincinin ağır basması, ikinci ulusal mimarinin doğmasına sebep olmuştur.

1942'de, Alman Mimari Sergisi[48] dolayısıyla yurdumuza gelen, İ.T.Ü. Mimarlık Fakültesi'nde yıllarca hocalık yapan, «Zeitlos» (zamana bağlı olmayan, her zamcın geçerli mimari tutumun temsilcisi olan Paul Bonatz,[49] her dönemde geçerli olabilecek ürün biçimlerinin, kullanılan gereçin veya konstrüksiyon elemanlarının savunuculuğunu yapmıştır. Bu tür «doğru» bir tutumun yaratılmasındaki yöntemin bilimsel esaslarını saptayamaması, malzemede dayamklı olması nedeniyle cephelerde kesme taşı kabul etmesi, antik çağın biçimlerini örnek olarak alması, günümüzdeki «ikinci ulusal mimari» akımının paralelindeki yerli mimarlarla en az biçim açısından Paul Bonatz'ı aynı düzeye üretirmiştir. Kuşkusuz, zamana bağlı olmayan mimari davranışın bilimsel esasları bir sistem içinde belirip, kesme taşın olanakları salt bir biçim kaygısını yaratma eylemi gibi görünmemiş olsaydı, Paul Bonatz'ın Türk mimarisine daha büyük katkısı oiacaktı.

Dönemin ünlü yapıları incelendiğinde, saçaklarda, pencere detaylarında, kesme taşın kullanılma biçiminde, mimari elemanlar arasıdaki oranlar düzeninde, biçimci bir davranışın egemenliği açıktır. Detayların çözümlenmesi için gösterilen titizlik, mimari elemanların boyutları arasındaki harmonik denge, mimarlık eğiliminin öncelikle bir plastik anıt yaratma isteği olduğunu gösterebilme gibi davranışlar, ürünlerin tasarımlarındaki ağır basan ögelerdir. Kuşkusuz bu uygulamaların çok «doğru" olan yönleri vardır. Ancak bu doğrular, mimari sürecin analizinde, genel mimari tutum içinde ağırlıklarını yitirmekte, «gerçek mimari» kavramı sınırlarında anlamsız olmaktadır. Algılama yoluyla yapılan eleştirilerde, çoğu kez «gerçek mimari» kavramının determinizminden uzaklaşıldığından, bu örnekler subjektif yargılamayla «güzel» bulunmaktadır. Ürünün iki türlü yargılamaya konu olmasından, ortaya farklı sonuçlar çıkabilir. Ancak önceki bölümlerde de belirttiğimiz gibi, gerçek «güzel», «doğru» olan yani bütün saydığımız mimari ögelerin doğru olarak beraberce ele alındığı bir mimari sürecin biçimlendirdiği üründür. Amaç mimari ögelerin tek tek optimizasyonu olmayıp, tümünün optimizasyonudur.

Gene bu dönemin en ünlü mimarlarından Emin Onat'ın[50] yukarıda değindiğimiz eklektik davranışlardan kendisini uzak tutmaya çalıştığinı izlemekteyiz. Ancak, günün ülkemizdeki mimari akımından tam olarak sıyrılamayan Emin Onat, Almanya, İsviçre ve Orta Avrupa ülkelerinde, Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra gelişen ve modern konstrüksiyon tekniğine dayanan yalın fonksiyonalizmiyle ilk mimari davranışı, sonraları ulusalı bölgesel mimariden yana dönüşmüştür. Bu gerçeği Doğan Kuban şöyle anlatmaktadır: «Türkiye'ye dönüp Yüksek Mühendis Mektelbi'nde muallim olarak işe başladığı 1934 yılından sonra'ki meslek hayatını üç devrede ele almak kaibildir.[51] Yurıda dönüşünden, takriben 1939 - 1940 yıllarına kadar devam eden ve modern mimari anlayışı içinde eserler verdiği fonksiyonel devir. Bir tesadüf eseri olarak bu devir, 'Funktionell' rumuzlu bir proje ile iştirak ettiği İstanbul Tiyatro ve Konservatuarı Müsabakası ile başlamaktadır. Ünlü H.Poelzig'in[52] 'birinciliğini kazandığı bu müsabakada Emin Onat'ın projesi, monümental olmayan ifadesi ve sarih planı ile temayüz ediyordu. Bu senelerde arkadaşı Ahmet Sabri (Prof.Sabri Oran) ile girdiği müsabakalar içinde Yürük Ali Plajı, Belediyeler Bankası gibi projeleri, İsviçre okulu diyebileceğimiz mütevazi modern tandansın örnekleridir. Aynı karakteri, 1937'de yine Sabri Oran'la iştirak ettikleri İstanbul Yolcu Salonu müsabakasına ait projede de görüyoruz. Fakat bir kaç yıl içerisinde bu karakter değişmeye yüz tutmuş ve mahalli ifade aramak isteğinin sonucu olarak, mesela Sivas Halk Evi için yapılan projede de görülıdüğü gibi, taş kaplama cepheler ve monümental bir karakter araştırması, iddiasız modernin yerini almaya başlamıştır. Mahalli ve milli mimari araştırması, 1940-1950 yılları arasının hakim cereyanıdır. Hiç bir zaman mübalağaya kaçmamış olmakla beraber Onat'ı bu cereyanın içinde buluyoruz. Anıt Kabiri de bu devir içinde mütalea etmek gerekir. Bu sırada Türkiye'ye gelen Prof.Bonatz'la, bilhassa öğretim alanında sıkı bir işbirliği, 1942 yılındg açılan Aban Mimari Sergisi ve Bonatz'ın yeni Alman mimarisini takdim eden sözlerini düşünecek olursak, mimariye karşı bu yıllarda takındığı tavır ve tutumunu kısmen izah edebiliriz. Bununla beraber Onat'ın inşa ettiği ikamet yapılmında, her devrede değişmeyen ve İsviçre'deki öğretim yıllarında, başlangıçta Prof.Hess ve sonra Salvisberıg'in tesiriyle teşekkül etmiş ve o yolda gelişmiş, insani, samimi ve kısmen eklektik bir karakter tesbit edilebilir. Göztepe deki villası (1940-1941) bu anlayışın oldukça tanınmış örneklerindendir, İkinci Dünya Savaşı'nın sona ermesinden sonra Türkiye'de yavaş yavaş değişmeye başlayan mimari atmosfer, Onat'ı da gerek Üniversitede, gerek özel faaliyetinde yeniden, eski kaynağa dönmeğe zorlamıştır. Böylece, 1950'den sonra tekrar yetiştiği yola dönüş diyebileceğimiz devir başlamaktadır. Bu bakımdan Onat'ın mimari şahsiyetini, 1930'dan önce ve ikinci Ada1et Sarayı uluslararası konkurundan sonra yaptığı eserlerde araştırmak gerekecektir.»

Anıt Kabir'den sonra, Çanakkale Anıtı (1944), Adana Belediye Sarayı, İstanbul Radyoevi (1945) gibi yarışmalarda, yarışma jüri üyelerinin tutumu ve yarışma sonuçları bu dönemdeki anıtsallığın, öznelliğin ve eklektik davranışların kanıtlayıcı ögeleridir. 1927-1933 yıllarında uluslararası bir mimari tutumun ülkemizde önderliğini yapan Holzmeister de bu dönemde gelişmelere belli bir oranda katılmış ve özellikle anıtsal mimari alanındaki gelişmelerde etkenliği güçlü olmuştur.

Anıt Kabir yarışması {1942), İstanbul Üniversitesi Fen ve Edebiyat Fakültesi (1943), Çanakkale Anıtı (1944), İstanbul Radyoevi (1945) Taşlık Gazinosu (1950) ve yurdun çeşitli kentlerindeki çeşitli konulara ait uygulamalar bu dönemin ulusçuluk anlayışını canlanldırmaya yönelik mimari eylemleridir.

1939'lann Alman mimarisinin, ülkemizdeki ikinci ulusal mimarlık dönemini etkilediğine çalışmamızın ilk bölümünde değinmiştik Özetle bir gerçeğin nedenlerini aşağıdaki şekilde açıklayabiliriz. Ulusallık anlayışının, mimarlık eğitimi yapan kurumlardaki ileri gelen öğretim üyeleri tarafından benimsenmesi ve sivil mimari uygulamalarda veya diğer toplum eylemlerini içeren yapılarda, Osmanlı klasik motiflerini kullanmakla beraber, anıtsal bir esprinin yapılarda egemen olması isteği, günün Alman mimarisine bir paralellik göstermektedir. Almanya'daki mimari ürünler, rejimin ve yönetimin gücünü, ulusçuluk ruhunu yansıtmaya yönelmişlerdi. Kesme taşın kullanılması, kolon dizilerinin düzeni, insanı ezen boyutların mimari ürünlerde yer alması, Alman anıtsal mimarisinin başvurduğu başlıca ögelerdir. Bocalama döneminde olan mimarimizi, biçim açısından etkileyen bu davranış günün Almanya ile olan kültürel ve politik ilişkileri yönünden doğaldır. Ayrıca yurdumuzdaki politik ve sanat aşamalarının Almanya'daki tasarım eğilimleriyle çakışması, bu anlamdaki bir mimari gelişmenin ülkemizde de rahatlıkla uygulama olanağı bulmasına sebep olmuştur. Alman eklektizmi olarak da değerlendirebileceğimiz bu dönemde, mimarlık eğitimi yapan kurumlarımızın ileri gelen yabancı öğretim üyelerinin Alman veya Avusturyalı olması da ikinci ulusal mimarimizin ürünlerindeki biçimsel davranışların nedenini teşkil eden ögelerden biridir. Bu dönemdeki yabancı öğretim üyelerinden B.Taut dışında diğerlerinin gerçek Bauhaus akımından çok uzakta oldukları da bir gerçektir. Holzmeister'den sonra gelen Prof.Egli, Mimar Jost, Baurat Robert Oerley, Prof.M.Elsaesser ve son olarak Prof.P.Bonatz'ın çalışmalarında bir Gropius'u veya bir Le Corbusier'li bulmak olanak dışıdır.[53]

1940 - 1950 döneminde de, diğer dönemlerde olduğu gibi toplumsal gereksinmelere bilimsel bir biçimde eğilme gerçekleşememiş, mimari tek bir ürün yaratma eylemi olarak görülmüştür. Buna rağmen 1937'den sonra ülkemizin çeşitli kentleri için, gene Batı örneklerinden esinlenerek yapılan genel planlama çalışmaları bu dönemde yoğunlaşmıştır.[54] Mimari ürünün bir bütün içinde tasarlanmasına yardımcı olabilecek bu çalışmalarda izlenen yöntemin «gerçek planlama» ilkeleriyle uyuşmadığını izlemekteyiz. Avrupa'daki şehircilik esaslarını kabullenmek, Orta Avrupa'daki ülkelerin sosyal ve yöresel ögeleriyle saptanan tasarım verilerini, yurdumuzun çeşitli bölgelerindeki genel planlama çalışmalarına ,uydurarak kullanmak, kentlerimizin çevrelerine uymayan bir mimari dokunun geliştirilmesine sebep olmuştur. Batının kopyaları olarak nitelendirebileceğimiz bu çalışmalar, sosyal ve tarihsel verilerden uzak değerlendirmelerdir.

Mimari ürünlerin toplumun temel gereksinmelerine cevap vermesi gerekliliği bizde de duyulmuş, ayrıca ülkemizdeki yeni teknolojik gelişmeler, bunun sonucu yeni yapı tipolojilerinin doğması, örneğin fabrika, üniversite, büro gibi ürünlerde eklektik tutumu sürdürme çabası, zamanla zayıflamıştır. Yeni yapı tipolojilerini içeren ürünlerin hacimsel boyutları ve iç organizasyon düzenleri çağdışı bir davranışla bağdaşamamıştır. Ekonomik ve iş gücü yönünden problem ele alındığında, ürünün biçimlenişinde fonksiyonel bir amaçtan uzak mimari elemanların kullanılmasının olumsuzluğu açıktır.

İ.T.Ü. Mimarlık Fakültesi ve diğer eğitim kurumlarındaki yeni gelişmeler, proje yarışmalarında eklektik bir tutumun yerini rasyonalist davranışların almaya başlaması ilginçtir. Bu arada Türkiye Cumhuriyeti'nde toplum gereksinmelerine dönük konut probleminin Türk toplumunun ekonomik kalkınmasında başlıca ögelerden biri olduğunun çeşitli kurum ve kişiler tarafından kabul edilmesi, «ikinci ulusal mimari» akımını 1950-1951 yıllarında geçersiz kılmıştır. Bu anlamdaki yenilikler, ikinci ulusal mimari akımı öncülerinin mimari davranışlarında da olumlu bir değişikliği getirmiştir. Örnek olarak akla Sedat Haıkkı Eldem'in Emin Onat'la[55] birlikte yarışmaya girdiği Adalet Sarayı projesini verebiliriz. Eskiye oranla oldukça yalın ve fonksiyonel bir tasarım örneği olan bu mimari üründe uluslararası bir rasyonalizm fikrinin yansıdığını görmekteyiz. Daha sonraki mimari eylemlerin belki temelini teşkil edebilecek hu tutum, üç dört yıl içinde ülkelerarası haberleşmenin daha da güçlenmesiyle, hem rasyonalizasyon alanında hem de mimari biçimlendirmedeki yeni aşamalarla geliştirilmeya çalışılmıştır.



[47] . S.H.Eldem, «Yerli Mimariye Doğru». Arkitekt, İst. 1940, sayı 4-5, s.69; B.Özer, a.g.e.. s.65-66.
[48] . A.Speer, Yeni Alman Mimarisi / Neue Deutsche Baukunst, Berfin, 1942.
[49] . 1877 - 1956 yılları arasında yaşamış olan Paul Bonatz, Bayındırlık Bakanlığı Müşavirliği ve bu arada İstanbul Teknik Üniversitesi, Mimarlık Fakültesi'nde öğretim üyeliği görevinde de bulunmuştur. Türkiye'de bir dönemin devlet yapılarında ve özellikle öğretiminde büyük etkisi olan Paul Bonatz'ın yapılarından bazıları şunlardır: Ankara Fen Fakültesi (S.Eldem - E. Onat / Müşavirlik), Ankara/Falih Rıfkı Evi, Ankara/Hava Terminali, Ankara/Erkek Sanat Enstitüsü, Ankara/Kız Sanat Enstitüsü Yurt Kısmı, Ankara/Opera Binası (Sergievi'nden değiştirilerek). Ankara/Milli Kütüphane, Ankara/Saraçoğlu Mahallesi, İstanbul-Bebek/Sultan Korusu'nda Sirel Binası, İstanbul-Ortaköy/Emin Vafi Korusu'nda Apartman, İzmir/ Efes Oteli (ilk plan T.Belling, G.Özkok ile). Ayrıca bu konuda bk: «Saraçoğlu Mahallesi)), Arkitekt, Ankara 1946, sayı 169-107, s.56-59; «Büyük Efes Oteli, İzmir, Arkitekt, İst. 1965, no. 318, s.5-13; «T.C. Emekli Sandığı Büyük Hes Oteli», Mimarlık, İst. 1965, sayı 1, s,26-27; O.Alsaç, «Saraçoğlu Mahallesi», Mimarlık, Ankara 1944, sayı 8, s.16-21. Paul Bonatz için yazılanlar: S. Oran, «üstad Mimar Paul Bohatz», Arkitekt, İst. 1957, no. 289, s.176-177; F. Tammas, «Paul ,Bonatz», Arkitekt, İst. 1940, sayı 9-10, s.239; P.Bonatz, «Yeni Alman Mimarisi», Arkitekt, 1st. 1943, sayı 3-4, s.71-75, Yaşamı ve Türkiye'deki çalışmaları konusunda bk: K.Akalp «Ord.Prof.Dr.İng. h.c. Paul Bonatz», 1946-1956 Yılrarında İstanbul Teknik Üniversitesi, İst. 1963 s. 144-146
[50] . 1908 - 1961 yılları arasında yaşayan Emin Onat, İstanbul'da doğmuş, 1926 yılında İstanbul Mühendis Mektebi'ne girmiş, 3·sınıfta öğretim üyesi olmak üzere seçilerek Zürich Yüksek Teknik Okulu'na gönderilmiş, 1934 yılında bu okulu bitirerek, 1935 yılında Yüksek Mühendis Okulu, Mimarlık Bölümü'nde doçent olmuştur. 1938 yılında profesörlüğe yükselen, Mimarlık Fakültesi'nin hızla gelişmesini sağlayan Emin Onat, 1943 yılında uluslararası Atatürk Anıt Kabir Proje Yarışmasında Orhan Arda ile birlikte 1.ödülü almıştır. Bunun dışında İstanbul/Fen-Edebiyat Fakülteleri (S.Eldem ile), Ankara/Fen Fakültesi (S.Eldem, E.Onat/P. Bonatz), İstanbul/Adalet Sarayı (S.Eldem ile), Ankara/Emniyet Sarayı, Bursa/Yapı ve Kredi Bankası Şube Binası, İstanbul/Gümüşsuyu/lBM Binası, İstanbul-Göztepe/Bir Villa, Ankara-Kavaklıdere/Bir Ev, İstanbul-Moda/Apartman ve diğer bazı uygulamaları vardır. Bu konuda bk: E.Onat, «Yapı ve Kredi Bankası Bursa Şubesi», Arkitekt, İst. 1949, no.5-6, s.97-99; E.Onat - S.H. Eldem, «İstanbul Adalet Binası Proje Müsabakası (1. ödül)», Arkitekt, İst. 1949, no.7-10, s.179-194; E.Onat-S.H. Eldem, «İstanbul Adalet Sarayı Proje Müsabakası (1. ödül)», Mimarlık, Ankara 1949, sayı 5-6, s.10-28. Anıt-Kabir konusunda yazılanlar: Yapı, «Anıt-Kabir Yalnız Türk"ün Yapabileceği B-ir Eser», Yapı, İst. 1942, sayı 8, s.3-4; Yapı, «Türk Mimarlarının Beynelmilel ve Eşsiz Zafed», Yapı, İst. 1942, sayı 10, s.3-4; Yapı, «AnıtKabir Proje Müsabakası: Mimar ve Muharrirler Neler Söylediler», Yapı, İst. 1942, sa,yı 11, s.10; Yapı, «İki Mühim Mimarlık Olayı», Yapı, İst. 1942, sayı 16, s.3; Z.Sayar, «Anıt-Kabir Müsabakası Münasebetiyle», Arkitekt, İst. 1943, no.1-2, s.1-4; E.Onat, «Anıt-Kabir», Güzel Sanatlar Dergisi, İst. 1944, sayı 5, s.116-124; S.Güreyman, «Anıt-Kabir», Mimarlık, Ankara 1953, sayı 1-6, s.2-11; E.Onat - O.Arda, «Anıt-Kabir, Arkitekt, İst. 1955, no.280, s.51-61; O.Arda, «Anıt-Kabir, Mimarlık ve Sanat, İst. 1961, sayı 4-5, s.154-159. Emin Onat'ırı ardından yazılanlar: «Ord. Prof. Dr. Emin Onat (1908-1961 )», Arkitekt, İst. 1961, no.304, s.122; D. Kuban, «Emin Onat ve Cumhuriyet Devri Mimarisi», Mimarlık ve Sanat, İst. 1961, sayı 4-5, s.143-153; Mimarlar Odası İstanbul Şubesi, «Emin Onat», Mimarlık ve Sanat, İst. 1961, sayı 4-5, s.160-171; «Değeri Mimar ve Büyük Hoca Emin Onat Anıldı», Mimarlık, İst. 1964, sayı 4, s.2; «Emin Onat Kabri Proje Yarışması», Mimarlık, İst. 1965, sayı 7, s.7; D. Tekeli, «Ord. Prof. Emin Onat'ın Kabri Tamamlandı (1.ödül)», Mimarlık, İst. 1966, sayı 12, s.2.
[51] . D.Kuban, «Emin Onat ve Cumhuriyet Devri Mimarisi», Mimarlık ve Sanat, İst. 1961, sayı 4-5, s.145-146.
[52] . H.Poelzing, «İstanbul Tiyatro ve Konservatuvarına ait Uluslararası Proje Müsarbaıkası (1.ödül)» Mimar, İst. 1934, sayı 1, s.1-31; «İstanrbul Tiyatro ve Konservatuarına Ait Proje Müsabakası», Arkitekt, İst. 1935, sayı 1, s.1-32; sayı 2; s.33-60; «Prof. Poelzing'in Ölümü», Arkitekt, İst. 1936, sayı 4, s.128.

İstanbul Belediyesi'nce temeli 29 Mayıs 1946'da atılan Opera Binası, 1953 yılında Hazineye devredilmiş, Bayındırlık Bakanlığı'nca 1956 yılında tamamlama çalışmaları başlamıştır. Bakanlık projeleri yeniden elden geçirerek, yapıyı yalnız Opera Binası olarak değil, bir Kültür Merkezi şeklinde düzenlemiş, 12 Nisan 1969 yılında da açılmıştır. Bir yangın sonucu zarar gören Atatürk Kültür Merkezi'nin bazı kısımları tekrar gözden geçirilmektedir. Daha geniş bilgi için bk: H.Tabanlıoğlu, «İstanbul'da Opera Binası ve Kültür Merkezi», Arkitekt, İst. 1966. no. 324, s.161-169; a.y., «İstanbul Opera Binası», Mimarlık, İst. 1965, sayı 1, s.10-14.
[53] . B. Özer, a.g.e., s.52
[54] . Kemal Ahmet Aru, Fiziki Planlama Seminerine sunduğu tebliğde, Türkiye'de şehir planına yaklaşım ve hazırlanma tekniklerindeki aşamaları 5 dönemde toplamaktadır. Birinci dönem 1923-1928 yıllarını kapsamaktadır. ikinci dönem 1928 ile 1940 arasıdır. Bu dönemde daha önce değindiğimiz gibi Berlinli H. Jansen'in Ankara şehir planını hazırlamaya başlamasıyla, batı anlamında planlama ülkemize adım atmaktadır. H.Jansen bu dönemde Ankara'nın dışında Mersin, Adana, Ceyhan, Gaziantep ve İzmit kentlerinin imar planlarını hazırlamıştır. Önderlik görevini yüklenen H.Jansen'den başka, Fransız şehircisi J. Lambert Erzurum kentinin mevzii imar planını, Paris Şehircilik Enstitüsü'nden H.Prost'da, 1936 da açılan sınırlı yarışmayı kazanarak, 15 yıl sürecek İstanbul'un planlanması çalışmalarına başlayacaktır. Üçüncü dönem 1940-1956 yıllarını içine almaktadır. Bu dönemde, İller Bankası'nın ve Bayındırlık Bakanlığı, Yapı ve imar işleri Reisliği Şehircilik Fen Heyeti'nin kurulması önemli bir adımdır. Ayrıca 7 yıl kalmak üzere Türkiye'ye gelen Hamburglu şehirci mimar G.Oelsner'in varlığı da etkili olmuştur. Prof. Oelsner bir yandan İstanbul Teknik Üniversitesi, Şehircilik Kürsüsü'nde verdiği derslerle uzman yetiştirmede etkili olmuş, olanakları oranında gerçekçi bir görüşün yerleşmesine çalışmıştır. Bu dönemde, 1952 yılında İzmir, 1955 yılında Ankara kentleri için uluslararası yarışmaların düzenlendiği görülmektedir. 1956-1960 yılları arasındaki dördüncü dönemde en önemli nokta, imar iskan Bakanlığı'nın kurulmasıdır. Günümüze kadar uzanan beşinci dönemde, 1860 yılında Devlet Planlama Teşkilatı'nın kurulmasıy'la, şehir imar planı çalışmalarının planın ana amaçlarına uygun yönde gelişmesi ön görütmüştür. Bölge planlama çalışmalarının hızlanması, başta Büyük İstanbul Nazım Planı Bürosu olmak üzere yeni kuruluşlar, bu dönemin belirgin görünüşleridir. Sağlıklı planlama çalışmalarının yapılabilmesi, yurt ölçüsünde sağlam verilerin toplanmasıyla gerçekleşebileceği düşüncesi, bu dönemin ağır basan özelliğidir. Bu konuda bk: K.A. Aru, «Türkiye'de Metropoliten ve Şehir Planlamasında Geçirilen Safhalar ve Yorumlanması», T.M.M.O.B. Mimarlar Odası Fiziki Planlama Semineri, Ankara 22-24.1.1968; A.Çetiner, Türkiye'de İmar Planlama Eylemleri ve Dayanması Gereken Bilimsel Kurallar, İst. 1965.
[54] . E.Onat - S.H.Eldem, «İstanbul Adalet Binası Proje Müsabakası (1.ödül)», Arkitekt, İst. 1949, no.7-10, s.179-194; E. Onat - S.H.Eldem, İstanbul Adalet Sarayı Proje Müsabakası (1. ödül)», Mimarlık, Ankara 1949, sayı 5-6, s.10-28. İstanbul Adalet Sarayı yarışması uzun tartışmalara konu olmuştur. İlk kez bugünkü Vilayet Binası karşısına yapılması düşünülen Adalet Sarayı için bir yarışma açılmış, bu yarışmada birinci ödülü Asım Kömürcüoğlu kazanmıştır. Hazırlıkların ilerlediği bir sırada karar değiştirilmiş, Sultanahmet'de, İbrahim Paşa Sarayı'nın arkasındaki bugünkü yerde tekrar yarışma açılmıştır. Böylece Adalet Sarayı yarışması uzun yıllar tartışma konusu olarak sürüp gitmiş, mimar Asım Kömürcüoğlu geçirilen aşamaları bir kitapta toplayarak yayınlamıştır. Asım Kömürcüoğlu, İstanbul Adalet Sarayı Arsa ve inşaatının içyüzü, Ankara (tarihsiz).

1879-1957 yılları arasında yaşayan Asım Kömürcüoğlu, 1905 yılında Sanayi-i Nefise Mektebi'ni birincilikle bitirmiş, Evkaf Nezareti mimarlığına atanmış, başta Bursa Yeşil Türbe olmak üzere birçok anıtın kurtarılıp, onarılmasına çalışmış, 1911 yılında Halil Ethem Bey'in aracılığıyla Berlin Güzel Sanatlar Alkademisi'ne gönderilmiş, 1913 yılında dönüşünden sonra Şehremaneti başmimarlığına atanmıştır. 1915-1918 yılları arasında Sanayi-i Nefise Mektebi'nde hocalık yapan Asım Kömürcüoğlu, Beyazıd Meydanı'nın havuzlu şekilde yeniden düzenlenmesi, Gülcemal vapurunun gezici sergi olarak değiştirilmesi, Boğaziçi'nde Abbas Hilmi Paşa Yalısı'nın onarılması çalışmalarında bulunmuştur. 1935 yılında Uluslararası Adliye Sarayı Yarışması'nda birinciliği kazanan Asım Kömürcüoğlu, özelikle şehircilik çalışmalarına yönelmiş, otuzu aşkın şehir ve kasabanın imar planlarını hazırlamış yarışmalara katılmış. İstanbul Küçüksu Plajı'nı, İzmir Atatürk heykeli kaidesini yapmış, meydanı düzenlemiştir. Bunların yanısıra müteahhitlik işleri arasında İzmir Tuhafiyeciler Çarşısı ve İzmir Selanik Bankası binaları sayılaıbilir. Bu konuda bk. P.Taner, «Yüksek Mimar Şehirci Asım Kömürcüoğlu», iller ve Belediyeler Dergisi, Ankara 1957, sayı 146, -s.550-551; a.y., «Asım Kömürcüoğlu 1879-1957», Yapı Teknik, Ankara 1957, sayı 9, s.3-4; «Y. Mimar Asım Kömüroüoğlu 1879-1957», Arkitekt, İst. 1958, · no.290, s.43-45. Ayrıca Asım Kömürcüoğlu'nun yalıları ve uygulamaları konusunda genel bibfiyografyaya bakılabilir.



1940-1950 yılları arasında en önemli mimari olaylardan biri de kuşkusuz Anıt Kabir yarışması olmuştur. Uluslararası yarışmada birincilik ödülü Emin Onat - Orhan Arda teklifi almıştır. 1942, Ankara. / foto: halit uluç
Anıt Kabir. / foto: halit uluç
Anıt Kabir'den bir ayrıntı. / foto: halit uluç
Kapı ayrıntısı. Klasik Osmanlı dinsel yapılarındaki biçim kalıplarından esinlenildiğinin bir kanıtı.
Başka bir ayrıntı. Antik çağın kolon tertiplerinden izlenimler.
İstanbul Üniversitesi Fen ve Edebiyat Fakülteleri, Edebiyat Fakültesine giriş bölümü, Emin Onat - S.H.Eldem, 1943.
Aynı yapıdan başka bir görünüş. Saçak biçimlenişleri, kolon tertipleri ikinci ulusal mimarimizdeki en önemli mimari biçim kalıpları olmuştur. Kesme taşın kullanılması, bu dönemin ayrıca özelliklerinden biridir. / foto: ersen gürsel
İstanbul Üniversitesi Fen ve Edebiyat Fakültesi'nin yan cephelerinden biri.
Fen Fakültesine giriş.
İstanbul Radyoevi, 1945, İsmail Utkular - Doğan Erginbaş - Ömer Günay.
Fen Fakültesi'nden duvar ayrıntısı. Eklektik tutumun açık bir biçimde duvar strüktürüne yansıması.
1945'lerde yapımına başlanan Şişli Camisi. Yeni konstrüksiyon olanaklarıyla, eski konstrüksiyon olanaklarının beraberlerinde getirdiği biçimlerin tekrarlanması, 1945-1953, mimar Vasfi Egeli.Camiye giriş.
Başka bir ayrıntı.
İstanbul siluetinin önemli yapılarından Spor ve Sergi Sarayı.
Spor ve Sergi Sarayı'nın yan cephesi. / foto: cüneyt türel
Saraçoğlu Mahallesi, 1946'ların en ilginç yerleşmelerinden, Ankara, Paul Bonatz.
Saraçoğlu Mahallesi'nden bir sokak.
Paul Bonatz'ın yapılarından Ankara Milli Kütüphane girişi.
Bursa Haşimişcan ilkokulu.
Konya iş Bankası Eski dekoratif ögelerin stilize edilmesi.
Konya İş Bankası'ndan bir ayrıntı.Şevki Balmumcu'nun 1933'lerde tasarladığı Sergievi'nin Paul Bonatz tarafından Opera'ya dönüştürülmesi de 1940-1950 dönemine rastlar.
Opera girişi.
Bir ayrıntı.
Paul Bonatz'ın Opera ile ilgili eskiz çalışmalarından biri.
Gene Paul Bonatz'ın kaleminden Opera'nın aksinometrik görünüşü.
Ankara Fen Fakültesi ikinci ulusal milli dönemin en ilginç ürünlerinden biri, Emin Onat, S.Hakkı Eldem. / foto: hamit kınaytürkAynı yapıdan başka bir görünüş. / foto: hamit kınaytürkAnkara Fen Fakültesi'nden bir cephe ayrıntısı. / foto: hamit kınaytürk
Ankara Fen Fakültesi'nin karakteristik girişlerinden biri. / foto: hamit kınaytürk
Eskişehir Merkez Bankası.
Saçak biçimlenişinde ahşap karakterin betonarmeyle verilmesi.v • Eskişehir Merkez Bankası'na giriş.Aynı yapıdan giriş.
Ankara-Kavaklıdere'de bir ev, Emin Onat. Bu yapıda da bölgedeki eski sivil mimari ürünlerinin biçim kalıplarını görmek mümkündür.
Bebek'te Nuri Çapa yalısı, H.Kemali Söylemezoğlu. Bu dönemdeki detay titizliğine iyi bir örnek.
Aynı yapıdan bir ayrıntı.
Deniz cephesinden bir görünüş. / foto: kozan asova
Bir köşe ayrıntısı.
Şark Kahvesi'nden bir ayrıntı.
S.H.Eldem'in Taşlık'ta Şark kahvesi. İstanbul 1950. Eski Türk sivil mimarisinin etkisiyie biçimlenmeye somut bir örnek.
İstanbul Adalet Sarayı'ndan görünüş, 1949, S.H.Eldem - E.Onat.
































50 Yılın Türk Mimari / Metin Sözen - Mete Tapan

Buradan yazımız hakkında yorum yapabilirsiniz...


Hoşgeldiniz...

Üye Girişi
Yukarı | İrtibat | Koşullar | Gizlilik